Friday 21 September 2012

TCMB Nobel Mükȃfatını Kazanacak Gibi Görünüyor






TCMB NOBEL MÜKAFATINI KAZANACAK GİBİ GÖRÜNÜYOR
Dün okuduğum bir haberi komik buldum. Konu Sn. Babacan'ın Londra'da yaptığı bir konuşmayı, dünyanın en saygı değer iş dünyası/ekonomi gazetesi olarak görülen, Wall Street Journal'ı (WSJ) ve Merkez Bankamızı (MB) kapsıyor. Herhalde duymuşsunuzdur; yabancı iş dünyası medyası, bilhassa son yıl MB'nin politikalarını duyunca, kafalarını kaşıyorlardı, çünkü bu politikalar 100 küsür yıldır uygulanan para politikaları açısından onlara makul ve mantıklı gelmiyordu. Örneğin Ağustos 2011'de Economist dergisinin oluşturduğu ekonomilerin sıcaklığı endeksinde Türkiye Arjantn'den sonra 2. sıradaydı. Böyle bir durumda geleneksel para politikası faizlerin yükseltilmesini öngörür. Ancak, TCMB faizleri yükseltilmek yerine düşürdü (bence büyük bir ihtimalle, her şeyden çok bu politika TCMB'nin belirlediği hedef %5.5 olmasına ragmen, enflasyonun yıl sonunda %10.5 olarak gerçekleşmesinden sorumluydu). Daha sonra MB kendisinin icat ettiği bir "faiz koridor politikası" uygulamaya başladı. Bu politika şöyle çalışıyor: Bir banka olarak diyelim MB'den 100 TL kredi almak istiyorsunuz. MB bu kredi için 2 faiz kullanabiliyor: taban faizi olan %5.75 ve tavan faizi olan %11.50 (2 gün önce bunu %10'a düşürdü). Ama, gün be gün, MB karar veriyor bu 100 TL'lik kredinin ne kadarını %5.75'den ne kadarını %11.50'den vereceğine. Aslında, 11.50'u 10'a düşürmesine rağmen, MB effektif faizleri düşürme yerine artırmış bile olabilir.  Tabii bunun gerçekleşmesi için bankalara sağladığı kredilerin (eskiden %11.5 olan, şimdi %10'a düşmüş olan) tavan faiz ağırlıklı oranını yeterli derecede yükseltmesi gerekir.
Ben bu örneği kullanarak tavan faizini düşürmüş olmasına rağmen, MB'nin 'gerçekte effektif faizleri yukseltmiş olduğunu' iddia etmiyorum. Vurgulamak istediğim nokta sadece, tavan faizindeki düşüşe rağmen effektif faizin düşüp düşmediğini, ve eğer effektif faiz değiştiyse, ne kadar değişmiş olduğunu  bilmediğimiz.  Nitekim, yıl boyu effektif faizin volatilitesi yüksek olmasına rağmen, tüm medya %5.75 ve %11.5'da değişiklik yapılmadığı gerekçesiyle yanlış olarak, "TCMB faizleri sabit tuttu" manşetini taşımaya devam etti. Aynı hata yine tekrarlanıyor: Tavan faizi düşürülmüş olduğu için tavan/taban kombinizasyonunun tavan faizi indirimi sonrası ne olacağı bilinmediği halde, Türkiyede herkes sevindi: tavan faizindeki 150 puanlık indirim tüm medyada "MB faizleri duşürdü" manşetiyle ilȃn edildi.
Tabii, 100 TL'nin ne kadarının hangi faizden verileceğini bilmedikleri için bankalar açısından koridor politikası önemli bir belirsizlik kaynağı oluşturmakta. Aynı zamanda tabii ki bankaların müşterileri olan şirketler de belirsizliğin hakim olduğu bir ortamda çalışmak zorunda kalıyor. Belirsizliğin ekonomi çapında bir maliyeti olmadığını kimse iddia edemez.  Bir banka her hangi bir gün MB kaynaklı kredisinin effektif maliyetinin ne olacağını bilmiyorsa, tabii ki kredi isteyen bir şirkete % kaçtan kredi vermesi konusunda vereceği kararda da güçlük çeker.
Belirsizliğe ek olarak koridor politikasının bir de şeffaflık problemi var. MB istenen kredileri ne gibi bir faiz kombinasyonuyla karşıladığını açıklamadığı için, effektif faizin ne olduğunu kimse kesin olarak bilemez. Örneğin Ocak 2012'de analistler rakamın %7.5 olduğunu "tahmin ediyorlardı".  Kasım 2011 civarında tahminleri %12 gibi yüksek bir seviyedeydi. Tavan faizinin %11.5'dan %10'a düşürülmesinden bir önceki haftada ise tahminleri %6.2 idi. Yukarda belirttiğim gibi effektif faiz böyle bir volatilite gösterirken medyanın verdiği izlenim, MB'nin faizleri değiştirmemiş olduğu şeklindeydi.
MB para politikası yöneticileri "koridor politikasının" MB'ye "esneklik" verdiğini söyleyip, bunun başka MB'lerce de kullanılması gerektiğini ima etmekteydiler. Tabii, diğer MB'ler TCMB kadar "kurnaz olmadıkları" için, önlerinde TCMB örneği olmasına rağmen bu politikayı uygulamamaya devam ettiler! Bunun nedeni de şu: Eğer "esneklik" madeni bir paranın "tura" tarafı ise, madeni paranın "para" yanı, bu politikanin ekonomide yeteri kadar belirsizlik yokmuş gibi, ek belirsizlik yaratması, ve bu belirsizliğin ekonomiye yüksek dereceli bir maliyeti olması.
Yabancı medya önce bu gibi politikalara "geleneksel olmayan", "unortodoks" gibi terimler kullanırken, daha sonra yaka silkmeye başlayıp, söz konusu TCMB para politikalarını, "abuk-sabuk", "saçma" olarak tanımlamaya başladı. Hatta, 2011 Ağustos faiz indirimine WSJ'nin tepkisi bu politikayla alay eden şu cümleyi kullanmak oldu: "Bu politikalar ya Türkiye'yi iflas ettirecek, ya da TCMB'ye Nobel mükafatı kazandıracak!" (hiç kimse ekonomi sıcak olduğunda faizleri yükseltmek yerine, indirilmesi gerektiğini daha önce düşünmemiş olduğu için!). Anladığım kadarıyla, Sn. Babacan, ya gazetenin alay etmiş olduğunun farkında değil, ya da, o da WSJ ile alay ediyor (bu ikinci şık bence düşük bir ihtimal, çünkü Sn. Babacan'ın konuştuğu forum saygı duyulan Economist dergisi tarafından düzenlenmiş bir toplantıydı). Bence, Sn. Babacan konuyu ciddiye almış, ve TCMB'nin Nobel armağanı alması için verdiği gerekçe iİllüzyon seviyesinde bile olamamasına rağmen (verdiği gerekçeyi, eğer kendinizi zorlarsanız, en kibar olarak "yanlış" olarak teşhis edebilirsiniz), Londra'da şunu söylemiş: "Sonuçlara baktığımızda, ÖZELLİKLE PARA BİRİMİMİZLE İLGİLİ SONUÇLARA BAKTIĞIMIZDA, MB'MİZ YAKINDA NOBELİ KAZANACAK GİBİ GÖRÜNÜYOR!".
Güleyim mi ağlayayım mı bilmiyorum. MB'nin Nobel armağanını haketmiş olduğu hakkında verdiği gerekçe çok basit olarak "doğru değil". Çünkü, yukarda belirttigim gibi 1. Yukardaki enflasyon verileri Agustos 2011 faiz indiriminin yanlış olmuş olduğunu ispat edemese de (tek veri noktasıyla tabii ki hiç bir bilimsel sonuca varılamaz), en azından bu politikanın gerçekleşen – hedef enflasyon farkıyla uyumlu olduğunu inkȃr etmek kolay değil. 2. Daha da önemlisi, Sn. Babacan MB'yi kur politikasında sergilediği başarı nedeniyle övmekte, bu nedenle Nobel'i hakettiğini savunmakta. Ancak, gerçekte, iddiasının tam tersine 2011'de TL, -%24'lik bir düşüşle dünyanın en çok değer kaybeden para birimi oldu! 2012 başından konusmasını yaptıği 19 Eylül'e kadar ise TL %4.7 değer kazanmış. Tabii böylesine düşık bir rakam başlı-başına önemli bir başarı göstergesi olamaz. Bir de buna 30 Aralıkta 1.865 milyar dolarlık, ve 2-3 Ocağının 851 milyon dolarlık döviz satımı şeklindeki müdahalelerin olasalı etkisini de eklersek, müdahale olmasaydı TL'nin daha da az değer kazanmış olacağı ortaya çıkıyor. Tüm bunlara rağmen, siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama, ben Sn. Babacan'ın TCMB'nin bilhassa kur konusunda gösterdiği başarı nedeniyle Nobel armağınını hak etmiş olduğunu söyleyebilmesini çok 'enteresan' buluyorum.  
Benim Sn. Babacan'ın beyanatı konusundaki yorumum şu: Türkiye'de yaşamak tabii ki her gün şahit olduğumuz, inanılmaz trajedilerle dolu oldugu için çok güç. Ama, sanıyorum ki, bazen havayı yumuşatmak için olsa gerek, yöneticiler, bilerek ya da bilmeyerek mizah duyguları olduğunu (sense of humor) da göstermek istiyor olmalılar.











 
 

No comments:

Post a Comment