Wednesday 27 March 2013

EKONOMİNİN DIŞ FİNANSMAN PROBLEMİ




EKONOMİNİN DIŞ FİNANSMAN PROBLEMİ


Prof. Dr. Vefa Tarhan


Yakın gelecekteki yazılarımda - araya beklenmedik acil bir ekonomik  konu girmezse (ki bildiğimiz gibi Türkiye'de bu tip olaylar olabiliyor) - ekonominin çeşitli boyutlarını inceleyip bir karnesini çıkarmayı planlıyorum. Ekonomik karne ile ilgili olarak değerlendirmeyi düşündüğüm konular arasında şunlar var: Dış finansman Problemi, işsizlik, bütçe açığı ve mali disiplinin sağlığı, vergi sistemi ve yapısı, sermaye piyasasının durumu, büyüme hızının niteliği ve maliyeti, ekonomide kredi kullanımı, ülkenin net reservlerinin miktarı, TCMB'nin para politikaları, vs.

Ekonominin yakın gelecek için en hassas kırılganlık noktası olarak gördüğüm için incelemerime bu yazımda dış finansman problemi ile başlamayı uygun buldum.

2013'de ’çılgın projeler' ile ilgili finansman hesaba katılmasa bile ülkenin rekor miktarda dış finansmana ihtiyacı olacak ($210 milyar). Ayrıca, bunun nispeten düşük bir oranı cari açıkla ilgili ($60 milyar). İhtiyacın %72'si vadesi dolan borçların geri ödenmesi için gerekiyor ($150 milyar). Dolayısıyla, bir Yunanistan olmayacaksak bunların ödenmesi şart. Problemi daha da vahim hale getiren bu rekor ihtiyacın hem uzun vadeli finansal yatırimcıların hem de yabancı şirketlerin riske olan iştahın çok düşük olduğu bir ortamda bulunması gerekmesi. 10 yıl vadeli gelişmiş ülke Hazine bono faizlerinin %0.6, %1.39, %1.72 gibi enflasyon beklentisi olarak düşünülebiliniecek %2'nin altında olması, yani bu yatırımcıların eksi reel getirilere razı olmaları, Türkiye'ye uzun vadeki kredi sağlama ihtimallerinin neredeyse sıfır olduğunu gösteriyor. Ayrıca, kendi ülkelerinde bile reel sektör yatırımları yapmaktan kaçınan gelişmiş ülke şirketlerinin Türkiye'de doğrudan yatırım yapacaklarını düşünmek de hayal olur (Nitekim 2012'de, 2011'e oranla %40 daha az doğrudan yatırım çekebildik).

Avro probleminin tekrar gündem konusu olacağını Güney Kıbrıs olayında gördük. daha önce iki yazımda, bu problemlerin çözülmesinin mümkün olmadığı görüşünü savunmuştum. (http://t24.com.tr/yazi/avro-problemleri-nedenler-maliyet-kriz-potansiyeli-1/6138 ve http://t24.com.tr/yazi/avro-problemleri-kuresel-belirsizlikler-ve-olasi-bir-krizin-turkiyeye-etkileri-2/6160 ). Bu problemler mutlaka finansman bulma konusunda güçlükler yaratacak.

Bir de cari açık konusu var. 2011'de dünyanın en yüksek cari açıklı ülkesi olduk. 2012'de cari açığın daralması bir başarı olarak pazarlandı. Ancak, bu bilinçli bir politikadan çok önemli ölçüde büyümedeki yavaşlama ve İran'a enerji ithalatımız için ödediğimiz altının 'ihracat' olarak gösterilmesi sonucu olarak gerçekleşti. Hükümetin cari açık probleminin çözümü için uygulamaya koyduğu teşvik paketinin başarılı olmayacağını savunmuştum (http://t24.com.tr/yazi/tesvik-paketi-cari-acik-problemini-cozemez/6297 Henüz bu tahminin yanlış olduğunu gösteren bir delil görmüyorum. Bu konuda alternatif bir yapısal önerimin ise ( http://t24.com.tr/yazi/cari-acik-problemine-yapisal-bir-cozum-onerisi/6305 )  başarı şansının yüksek olduğunu düşünmeye devam ediyorum.

2012 cari açığının %87'sinin ancak 'sıcak para’ ile finanse edilebilmesi küresel finansman ortamının ne kadar olumsuz olduğunu gösteriyor. Sıcak para finansmanın bile geçici bir olay olma ihtimali yüksek. Nitekim, 2011'in 2. yarısı ve Ocak 2012'yi kapsayan 7 ayda Türkiye dış finansman kaynağı bulamadığı için 14,3 milyar dolar tutarında reservlerini eritmek, yani cepten yemek durumunda kaldı.

Sonuç olarak, benim görüşümce Türkiye'nin yakın gelecekte bir dış finansman dar boğazı ortamını önlemesi güç olacak.

Ekonominin Dış Finansman Problemi başlıklı bu yazıma şu link'ten ulaşabilirsiniz:
 

 

Friday 15 March 2013

YURT GAZETESİ İLE BİR SÖYLEŞİ

 

YURT GAZETESİ İLE BİR SÖYLEŞİ

Sayın Anıl Doğan'ın benimle yaptığı söyleşi

 

İngiltere İşçi Partisinin ve London School of Economics'in 'Türkiye Siyasi Analiz ve Araştırma Merkezinin' ortak olarak organize ettikleri, Avam Kamarasında, 'Türkiye ekonomisi ve küresel belirsizlikler' konusunda bir sunum yapmak için 4 Mart'ta Londra'ya gitmiştim. Bu sunuma İşçi Partisi Vekil ve Lordları, İngilterenin önemli araştırma kurum yöneticileri, ekonomistler, medya üyeleri ve çeşitli davetliler katıldı. Bu seyahatimde Sayın Anıl Doğan benimle Yurt Gazetesi için bir söyleşi yapmıştı.
Yurt Gazetesinde yayınlanan bu söyleşinin link'i:
 
 
 
 
 
 
 
 

 

DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ - TÜRKİYENİN MALİ DİSİPLİNİ KONUSU

 

TÜRKİYENİN MALİ DİSİPLİNİ KONUSU

Prof. Dr. Vefa Tarhan

 

 

Aşağıdaki link'teki yazı Milliyet Gazetesinin 7 Mart 2013 sayısında Düşünenlerin Düşüncesi köşesinde 'Türkiye’nin Dünyadaki Yeri Nasıl Belirlenmeli?' başlığı ile yayınlandı. Yazı, Türkiyenin övünç kaynağı olarak gösterilen 'mali disiplini' hakkında olduğu için benim kullandığım başlık 'Türkiyenin Mali Disiplini Ne Derece Sağlıklı?' idi.  Gazetenin neden orijinal başlığim yerine söz konusu başlığı kullanmış olduğunu bilmiyorum. Bu başlığın kullanılacağında daha önceden haberim yoktu; başlığı ilk defa yazı yayınlandığında gördüm. Benim görüşümce, yazının içeriği ile uyumlu olanı orijinal başlıktı.

Yazıda, gelişmiş ülkelere oranla mali disiplin konusunda en sık kullanılan iki ölçek olan Kamu Borç Oranı (KBO) = Kamu Borcu/GSYH, ve, Bütçe Açığı Oranı (BAO) = Bütçe Açığı/GSYH kıstaslarına göre Türkiye ile ilgili veriler her iki oranın da düşük olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, Türkiyenin mali sağlığının belirlenmesi için, eğer metodoljik açıdan doğru olanı gelişmiş ülkeler örnekleminin baz olarak alınması ise, Türkiyenin mali disiplini gerçekten çok sağlıklı görünüyor. Örneğin, 2011 sonunda Türkite'nin KBO'su sadece %39 iken, Japonya'nın %230, ABD'nin %103, Almanya'nın %81 gibi çok yüksek olan borç oranları vardı. Nitekim, 30 gelismiş ülke ortalama KBO'su %106 idi. Aynı tabloyu BAO'da da görüyoruz. 2011 sonunda Türkiyenin bütçe açığı milli gelirin %1.8'i iken (2012'de %2.7'si), Japonya'nın BAO'su %9.8, ABD'nin %10.1, 30 gelişmiş ülke ortalaması ise %6.6 olarak gerçekleşti. Dolayısıyla, bütçe açığı kıstasına göre de Türkiyenin mali disiplini sağlıklı olmuş oluyor.

Ancak, Türkiye'yi diğer gelişen ülkelerle kıyasladığımızda, Türkiyenin gelişmiş ülkelere oranla çok sağlıklı görünen mali disiplininin Türkiye'ye özel bir durumu temsil etmediği, genel olarak diğer gelişen ülkelerin de söz konusu iki kıstas için gelişmiş ülkeler kullanıldığında, sağlıklı mali disipline sahip oldukları ortaya çıkıyor. Nitekim 2011 sonunda 30 gelişen ülke KBO ve BAO ortalaması, sırasıyla %37 (Türkiye, %39) ve %1.8 (Türkiye'nin de %1.8) olduğu ortaya çıkıyor.

Bu veriler iki soruyu gündeme getiriyor: 1. Türkiye'nin mali displini hakkında bir görüş oluşturmak için gelişmiş mi yoksa gelişen ülke örneklemi mi kullanılmalı? 2. 2011 sonunda %230 KBO'su ve %9.8 bütçe açığına rağmen nasıl oluyor da Japonya 10 yıl vadeli Hazine tahvili için sadece %0.97 faiz öderken (Almanya, %1.94, Danimarka, %1.79,vs.), Türkiye'nin aynı vadeli Hazine Bonosu faizi %9.59'du? İlk sorunun cevabını link'teki yazımda veriyorum. Yazımın boyutunun uyması gereken sınır nedeniyle ikinci soruyu Milliyet'teki yazımda inceleyemedim. Yakında, sanıyorum T24'de, bu soruya cevap bulmaya çalışacağım. Milliyet yazısının Link'i:

 


 

 

 

 

 


 

Saturday 9 March 2013

INGILTERE PARLAMENTOSUNDA YAPTIGIM KONUSMA

 

THE TURKISH ECONOMY AT THE CROSS-ROADS

Its Recent Past and Future Vulnerabilities

 

A Speech by Prof. Dr. Vefa Tarhan

 
4 Mart 2013 tarihinde Ingiltere Parlamento binasında Avam Kamerasının Konferarans salonlarından birisinda İşçi Partisi ve London School of Economics'de olan 'Center for Policy Analysis and Research on Turkey (Türkiye Siyasi Analiz ve Araştırma Merkezi) tarafından ortak olarak organize edilmiş olan bir toplantıda tek konuşmacı olarak 1.5 saatlik bir sunum yaptim. Konu tabii ki Türkiye ekonomisi, ekonominin yakın geçmişinin muhasabesi ve ileriye yönelik kırılganlıklar hakkındaydı. Toplantı sadece davetlilere açıktı.
Konuşmaya İşçi Partisi Milletvekilleri Sayın David Lammy ve Meg Hillier ev sahipliği yaptı, ve İngiltere İşçi Partili Dostlar Grubu Başkanı Sayın Nilgün Canver yönetti. Konuşmaya İngiltere İşçi Partili milletvekilleri, lordlar, İşçi Partisi Gölge Ekonomi Bakanı, yabancı akademisyenler, bankacılar ve gazeteciler katıldılar. İngiltere'nin dünyaca ünlü saygın düşünce kuruluşu Chatham House'un Türkiye ve Orta Doğu masası şefi de toplantı da hazır bulundu.
Bu konusmamla ilgili yazıyı şu link'de okuyabilirsiniz:
 
 


TEŞVİK PAKETİ CARİ AÇIK PROBLEMİNİ ÇÖZEMEZ

 

 
TEŞVİK PAKETİ CARİ AÇIK PROBLEMİNİ ÇÖZEMEZ
 

Prof. Dr. Vefa Tarhan
 
 
 
Faiz ve döviz değerlerinin yüksek ve düşük olduğu dönemlerde bile cari açığın, üstelik çığ gibi büyüyerek devam etmesi, bu problemin çözümünün standart makro politikalararının ötesinde olduğunu, yapısal bir yaklaşımın gerektiğini göstermekte.  Hükümet de aynı sonuca varmış olmalı ki Haziran 2012'de çözüm için yapısal nitelikli olduğunu sandığı ve bir ithalat ikamesi politikasını temsil eden oluşturduğu Teşvik Paketi politikasını uygulamaya koydu.  Ancak, İş dünyası ve medya tarafından Türkiyede ender görülen derecede yaygın olarak desteklenmesine rağmen, bu yazıda söz konusu politikanın problemi çözemeyeceğini detaylı olarak açıklıyorum. Her şeyden önce, paket istenilen sonuçları verse bile en fazla 'geçici' olan, bu nedenle devamlı olarak yenilenmesi gereken bir program olduğu için 'yapısal' bir yaklaşımı temsil etmemekte.
Ayrıca, paket negatif dişsallıkları da içeriyor. Bunların en zararlısı subvansiyonların, ekonomilerde  kaynak dağılımını en verimli olarak gerçekleştiren relatif fiyat mekanizmasına müdahele etme nitelikleri olduğu için, kaynak dağılımının verimini düşürücü olması. Bu açıdan, paketin yapılacak yatırımın niteliğine, hangi bölgede olduğuna, subvansiyonların niteliğinin ve niceliğinin farklılığı vs. gibi  detayları 'programın çok dikkatli olarak hazırlanmış olduğu' şeklinde yorumlanmakta. Ancak, gerçekte tüm bu detaylar relatif fiyat mekanizmasının işlemesine değişik bir darbeyi temsil ettiği için, benim görüşümce, basit bir subvansiyon politikasına oranla kaynak dağılımını daha da verimsiz hale getiriyor.
Sadece eleştirilerin üretken olduğuna inanmadığım için bir sonraki yazımda cari açık denkleminin ithalat yerine ihracat değişkenine odaklanan bir yapısal önerimin detaylarını paylaşacağım. Bu önerimin cari açığı daraltma konusunda başarılı olma şansını yüksek buluyorum.  Önerimin cari açığa 'kalıcı' bir çözüm getirmesinin ötesinde ekonomi için çok olumlu olan başka özellikleri de var. Bu yazımda ülkenin mukayeseli avantajı olduğuna inandığım sektörlerini belirliyor, ve bu sektör ürünlerinin destek politikasının kaynak dağılımını olumsuz olarak etkileyen subvansiyonlar yerine, zaten devletin yapması gereken alt-yapı yatırımlarını içerdiğini açıklıyorum.  
Bu yazının link'i:     
 

CARİ AÇIK PROBLEMİNE YAPISAL BİR ÇÖZÜM ÖNERİSİ

 

 
CARİ AÇIK PROBLEMİNE YAPISAL BİR ÇÖZÜM ÖNERİSİ
 

Prof. Dr. Vefa Tarhan
 
 
'Teşvik Paketi Cari Açık Problemini Çözemez' başlıklı yazımda, Hükümetin Haziran'da uygulamaya soktuğu programın, ithal ara malı işçilik ağırlıklı da olsa, uzmanlık/teknoloji ağırlıklı da olsa, ithalatı azaltarak cari açığı daraltması mümkün bile olsa, bu etkinin sadece program süresince geçerli olacağını, süre bittiğinde program öncesi duruma dönüleceğini açıklamıştım. Dolayısıyla 'geçici' nitelikli bu etkinin 'kalıcı' olabilmesi için paketin devamlı olarak yenilenmesi gerekeceğini açıklamıştım. Üstelik, diğer ülkeler işçilik-ağırlıklı ürünleri, işçilik maliyetleri daha düşük olduğu için, daha ucuza üretmeye başladıklarında hem programın daha yüksek maliyetli olarak yenilenmesi gerekeceğini, hem de sağlanacak cari açık boyutlu faydanın da azalacağını belirtmistim. Programın, ayrıca, kaynak dağılımını verimsizleştirecek olduğu görüşünü de savunmuştum.
Bu yazımda ülkenin ihracatın ithalattan düşük olmasının ve ihracat/ithalat karşılama oranında zaman içinde bir bozulma trendinin yaşanmakta olmasının nedeninin ülkenin yanlış, yani mukayeseli avantajının olmadığı ürünleri ihraç etmekte olmasının sorumlu olduğu görüşünü savunuyorum. Benim görüşümce ekonominin 4 ana sektörde mukayeseli avantajı var: Tarım, Lojistik, yüksek katma değerli kesimler, ve Turizm. Turizm sektörünün önemi bilindiği ve gereken yatırımlar zaten yapılmakta olduğu için yazımda bu sektöre yer vermedim.
Söz konusu sektörlerde bu gün bile yüksek olan talep ilerde daha da artacağı için bu sektör ürünlerinin desteklenmesinin cari açığa etkisi 'kalıcı' nitelikte.  Ayrıca, bu sektörlerin ürünleri minimum ara malı ithalatını gerektirdiği için önerim, hem ihracatı artırıp hem de ithalatı azaltarak, cari ȃçığı çok daha büyük boyutlu olarak daraltıcı özelliğe sahip. Ek olarak, söz konusu ürünlerin gelir elastikliği düşük. Bu demek oluyor ki bu ürünler, ilerde daha sık, daha şiddetli, daha uzun süreli, daha yaygın olarak yaşayacağımıza inandığım küresel şoklara karşı ekonomide tabii bir savunma mekanizması oluşturacak. Bu sektörlerin desteklenmesi subvansiyonlar yerine, gereken alt-yapı yatırımlarının yapılmasını içerdiği için önerimin, hükümetin programının aksine, kaynak dağılımına olumsuz etkileri de olmamış oluyor.
Bu yazının link'i