Prof. Dr. Vefa Tarhan
Son günlerde Başbakan’ın devamlı olarak tekrarlamasına şahit oluyoruz. Söz
konusu terim ‘faiz lobisi’. Başbakan, devamlı olarak böyle bir lobinin var
olduğunu ve faizlerin yükselmesinden sorumlu olduğunu söylemeye başladı.
Önce böyle bir lobinin var olup olmadığını sorgulamakla başlayacağım. Daha
sonra, böyle bir lobi var bile olsa, faizleri yükseltmelerinin nasıl mümkün
olacağını tartışacağım. Daha sonra ise, faizleri artırma yetenekleri olsa bile,
bunu yapmalarının elde edecekleri kâr/zarar açısından mantıklı olup-olmadığını
inceleyeceğim. Son olarak da eğer bir
‘faiz lobisi’ var ise, Gezi Parkı sonrası hisse senedi fiyatlarında da tahvil
fiyatlarına paralel olarak, hatta, daha da sert düşüşler yaşandığına göre, faiz
lobisine ek olarak ayrı bir ‘öz sermaye maliyeti lobisinin’ var
olup-olmadığının araştırılması gerektiğini ‘savunacağım’.
Faiz lobisi var ise, bu çok
yetenekli bir lobi olamaz
Türkiyenin 10-yıl vadeli hazine bono faizleri 2011 sonunda %9.59 iken, 2012
sonunda %6.75’e düştü. Bu düşüş devam ederek 22 Mayıs’da %6.22 seviyesine indi.
3 ay vadeli hazine bonoları faizi ise
2012 sonunda, %5.93 iken, 28 Mayıs’da %4.88’e kadar, yani %1’i aşan bir düşüş
yaşadı. Bu veriler tabii akla şu soruyu getiriyor: Faizlerin yüksek olmasından
kâr ettiği iddia edilen bu lobi, nasıl oldu da bu sert faiz düşüşlerini
engelleyemedi? Faizlerin bu kadar kısa zamanda bu kadar yüksek boyutlu olarak
düşmesini önleyemeyen bir lobi bence faizleri artırmaktan da aciz olur.
Gezi Parkı eylemleri ve faizler
Son 2.5 yıldır faizler bir düşüş trendi sergilediğine göre, demek ki faiz
lobisi faiz inişlerinin önüne geçemedi. Belki de bir tesadüf ama, faizlerdeki
yükselişler Gezi Parkı eylemlerinin başladığı tarihlerde başladı. Nitekim, 17
Mayıs’da %4.61 ile tarihin en düşük seviyesini gören gösterge faizi, 22 Mayıs, 29
Mayıs, 31 Mayıs, 3 Haziran, 7 Haziran, 10 Haziran, ve 11 Haziran’da (saat 12:51
itibariyle) sırasıyla şu seviyelerde gerçekleşti: %5.04, %5.45, %5.97, %6.44,
%6.55, %6.27, ve %6.51. 10 yıl vadeli hazine bonosu faizi de benzeri bir
yükselme sergiledi. Yukardaki tarihlerde bu faiz sırasıyla şu şekilde oldu:
%6.22, %6.57, %6.84, %7.04, %7.41, %7.42, %7.51 (yine saat 12:51 itibariyle). Tabii
aynı tarihte diğer vadeli faizlerde de benzeri artışlar gerçekleşti.
Faizlerdeki bu artışın Gezi Parkı eylemlerinin başlamasına denk gelmesi,
sanıyorum bir tesadüf olamaz. Bu durumda cevaplanması gereken soru şu oluyor:
Gezi Parkı eylemlerini tetikleyen Başbakanın, kendi başına verdiği görkemli
inşaat (3. köprü, yeni hava-alanı, kanal, vs.) ve toplum mühendisliği projeleri
(alkol konulu kısıtlamalar, vs.) kararları mı, faizlerde yükselişleri tetikledi,
yoksa, faizlerdeki artış mı toplumda rahatsızlıklar yaratıp, Gezi Parkı direnişini
başlattı? Sanırım bu sorunun cevabı, nedensel ilişkinin söz konusu projelerin,
Gezi Parkı direnişine kapı açtığı şeklinde. Bence, bu durumun hızla ülkede
yayılan bir protesto hareketine dönüşmesi, politik istikrar boyutlu
belirsizlikleri artırarak, risk primlerini yükseltip, faizlerin yükselmesi
sonucunu yarattı.
‘Faiz lobisinin’ faizleri yükseltmesi
mantıklı bir davranış olur mu?
Bunu yapabilme yetenekleri olsa bile (ki böyle bir güçlerinin olmadığından
hiç şüphem yok), bu sorunun cevabı
çeşitli nedenlerle “hayır” oluyor. Bu
nedenlerden bir-ikisini açıklayayım.
1. Bankaların tahvil yatırımları var. Faizleri yükseltmeleri, yukardaki
örnekte gördüğümüz gibi, bu tahvillerin değerini düşürüp, zarar etmeleri
sonucunu yaratır. Dolayısıyla, ellerinden gelse bile faizleri yükseltmeleri,
kendilerini ayaklarından vurmalarını temsil eder.
2. Bankaların faiz vade riski vardır. Bundan, banka finansman kaynaklarının
ortalama vadesinin, verdikleri kredilerin vadesinden daha kısa olmasını
kastediyorum. Bir bankanın senede %10’dan 10 yıl vadeli konut kredisi verdiğini
düşünelim. Bankanın bunu mevduat ve kısa vadeli borçla finanse ettiği gerçekçi
bir varsayımdır. Bankanın konut kredisi için gereken parayı bulma maliyeti %7
olsun. Bu durumda net faiz kârı (marjı) %3 oluyor. Faizlerin yükselmesi, konut
kredisinin getirisini artırmaz, o faiz sabittir. Ancak, bankanın para bulma
maliyetini artırır, diyelim bunu %9 yapar. O zaman ne oldu? Konut kredisinden
senede %3 kâr sağlarken, şimdi faiz kâr marjı %1’e düştü. Tabii, faizler yeteri
kadar artarsa, banka konut kredisinden senede %3 kâr yerine, zarar bile
edebilir.
Acaba ülkede bir de ‘öz sermaye
maliyeti’ lobisi var mı?
Yukarda, tahvillere yatırımcı tarafından bakarsak, piyasa faizi, ya da tahvil yatırımcılarının talep ettiği getiri
oranı kavramının, konuya tahvil ihraç eden şirket ya da devlet açısından
baktığımızda, aynı kavramın kredi
maliyeti olarak tercüme edilebileceğini belirtmiştik.
Bir hisse senedinin fiyatı da, teorik olarak bu menkul değerin ilerde sağlaması
beklenen nakit akışlarının bu günkü değerine eşit olur. Tabii, bu günkü değerin
belirlenmesi için yine bir iskonto oranına ihtiyaç olur. Tahvil
yatırımcılarının kullandığı iskonto oranınından daha da yüksek olması gereken
bu orana yatırımcı açısından bakarsak hissedarların
talep ettiği getiri oranı denilir. Aynı kavramı yukardaki yazı-tura anoljisi
ile ifade etmeye çalışırsak, yani konuya şirket yönünden bakarsak, buna özsermaye maliyeti denir. Tahvillerde
nasıl faizler ile tahvil fiyatları arasında ters bir ilişki varsa, aynı ters
ilişki hisse senetleri fiyatları ile özsermaye maliyeti için de geçerlidir. Bir
hisse senedi fiyatının artması (düşmesi), özsermaye maliyetinin düşmesi
(artması) anlamına gelir.
Ayrıca, Türkeye’de tahvil piyasasının, hisse senedi piyasasından çok daha
derin olduğunu biliyoruz. Sıvı piyasalarda bir aktörün (yatırımcının)
alım/satım işlemleri fiyatları etkileyebilir. Derin piyasalarda ise derinliğin
derecesine göre bunun etkisi çok sınırlı olur ya da hiç olmaz. Dolayısıyla,
eğer sermaye piyasalarında lobinin varlığı söz konusu ise, bir ‘öz sermaye
maliyeti’ lobisinin var olması ihtimali, ‘faiz lobisi’ ihtimalinden daha da
yüksek olmalı.
Gezi Parkı direnişi sonrası hisse senedi fiyatlarındaki düşüş, tahvil
fiyatlarına oranla çok daha sert olarak gerçekleşti. Örneğin son 5 günde BİST’de yaşanan düşüş %14.3 civarında; 22 Mayıs’dan bu güne kadar
olan düşüş ise %19 civarında oldu
Sn. Başbakan faizlerdeki (kredi maliyetlerindeki) yükselişten ‘faiz
lobisini’ sorumlu tutuyor. Hisse senetleri piyasası tahvil piyasasından çok
daha sıvı olduğu için, hisse senetleri fiyatlarının manipulasyonu da çok daha
kolay olmalı. Ayrıca, bu fiyatlardaki
düşüş tahvil fiyatlarından daha sert olmuş olduğuna göre, özsermaye maliyetinde,
faizlere oranla çok daha sert bir yükselme yaşanmış olmalı. Bu nedenle, tutarlılık açısından, bence Sn.
Başbakan ‘özsermaye maliyeti lobisini’ de sorumlu tutmalı. Ayrıca, faiz lobisi
üyeleri bilindiğine göre, hisse senedi lobisinin üyelerinin kimlerden oluştuğu
da belirlenmeli.